Bilecik İli Tıbbi Aromatik Bitkileri ve Süs Bitkilerinin Biyoçeşitliliği

View/ Open
Access
info:eu-repo/semantics/openAccessDate
2014Author
Leblebici, SemaKara, İsmail
Türkölmez, Serap
Dayıoğlu, Ramis
Tan, Ayfer
Ocak, Atila
Taşkın, Tuncer
Başer, Kemal Hüsnü Can
Metadata
Show full item recordCitation
Leblebici S., Kara İ., Türkölmez S., Dayıoğlu R., Tan A., Ocak A., Taşkın T., Başer K. H. C. (2014) Bilecik İli Tıbbi Aromatik Bitkileri ve Süs Bitkilerinin Biyoçeşitliliği, Doğa Turizmi ve Biyoçeşitlilik Sempozyumu, 22-23 Mayıs, Kartepe-Kocaeli.Abstract
Ülkemiz coğrafi yapısı ve farklı ekolojik koşulları nedeniyle, dünyanın önemli gen merkezlerinden biridir. Üç farklı fitocoğrafik bölgenin etkisi altında olması, ve dünyadaki sekiz gen merkezi arasında yer alan Akdeniz ve Yakın Doğu gen merkezinin kesiştiği noktada bulunması, ülkemizin biyolojik çeşitlilik ve endemizm bakımından oldukça zengin flora ve faunaya sahip olmasını sağlamaktadır. Bilecik; Türkiye’de dört coğrafik bölgeye komşu olan, bu coğrafik bölgelere ait iklimlerin etkisi altında bulunan ve iklimsel özelliklere bağlı olarak farklı ekolojik özelliklere sahip, yüz ölçümü ve nüfusu bakımından küçük fakat biyoçeşitlilik bakımından oldukça zengin bir ildir. Ayrıca Sakarya Havzası kenarında yer alan ekosistemler ile yüksek rakımlı bölgelerde bulunan ekosistemleri sınırları içerisinde bulundurması nedeniyle aralarında endemik özelliğe de sahip olan farklı bitki taksonlarını içermektedir.
Bu çalışmada Bilecik il sınırları içerisinde belirlenen lokalitelere yapılan rutin ziyaretler sonucunda 48 familyaya ait 424 adet tıbbi ve aromatik bitki taksonu tespit edilmiştir. Bunlardan 9 familyaya ait 20 takson endemiktir. Ayrıca araştırmada 24 familyaya ait 100 adet süs bitkisi belirlenmiştir. Bu süs bitkilerinden 3 farklı familyaya ait 8 takson endemiktir. Araştırma sonucunda Bilecik ilinin gerek tıbbi aromatik bitkiler gerekse süs bitkileri bakımından önemli bir biyolojik çeşitliliğe sahip olduğu tespit edilmiş, endemik türleri de içeren bu gen kaynaklarının yapılacak olan invivo ve invitro çalışmalarla koruma altına alınması gerektiği ortaya konulmuştur.